Topuk Kemiği Nerede? Adımların Hikâyesi
Bazen bir yürüyüşte, bazen bir koşuda, bazen de sadece ayakta kalmaya çalışırken… hepimizin sessiz kahramanı vardır: topuk kemiği. Ama onu fark eder miyiz? Bu yazıyı yazarken, sadece bir anatomi teriminden değil, dayanıklılığın, sabrın ve denge arayışının simgesinden söz edeceğim. Ve bunu, iki farklı karakterin — biri stratejik, diğeri empatik — yollarının kesiştiği bir hikâyeyle anlatmak istiyorum.
Bir adımın ardındaki iki dünya
Bir sabah, deniz kenarında yürüyen Deniz ve Mert karşılaşırlar. Mert, spora tutkun bir yazılım mühendisi; her şeyde bir plan, bir sistem, bir çözüm arar. Deniz ise beden terapisti; insanın acısını duyar, hisleriyle konuşur.
O gün, Mert ayağının arkasında bir sızı hisseder. Kaşlarını çatar, “Muhtemelen koşu ayakkabımdan,” der. Deniz gülümser, “Belki de topuk kemiğin ses veriyordur,” diye cevaplar.
Mert şaşırır. “Topuk kemiği mi? O da konuşur mu yani?”
Deniz eğilir, deniz kabuklarını toplayan bir çocuk gibi sabırlı bir sesle anlatır: “Evet, o konuşur. Her adımda, yükün fazla olduğunda, hızlandığında ya da kendini unuttuğunda, seni hatırlatır.”
Topuk kemiği nerede?
İşte o anda Mert’in merakı devreye girer. Stratejik zihni hemen analiz moduna geçer. “Yani teknik olarak, kalkaneus dediğimiz kemik mi?” diye sorar.
Deniz başını sallar. “Evet, topuk kemiği ya da tıptaki adıyla kalkaneus, ayak iskeletinin en büyük kemiği. Ayak bileğinin hemen altında, vücudun ağırlığını ilk karşılayan nokta. Her adımın ilk teması orada başlar.”
Mert elini topuğuna götürür. “Yani bütün ağırlığımız… bu küçücük noktada mı toplanıyor?”
Deniz gözlerini kapatır, rüzgârın sesini dinler gibi: “Aynen öyle. Bazen bir kelimenin ağırlığı bir kalpte nasıl yankı bulursa, bir bedenin yükü de topukta öyle hissedilir.”
Adımların anatomisi ve duygusu
Mert için topuk kemiği artık sadece bir kemik değildir; planların, adımların, denge arayışının sembolüdür. Deniz içinse, insanın iç dünyasındaki ağırlıkların bedene yansımasıdır.
O akşam, sahilde otururken Deniz bir hikâye anlatır:
“Bir kadın hastam vardı. Her sabah işe giderken topukları ağrırdı. Doktora gitmek yerine alışmıştı; ‘Hayat bu, biraz acıyacak,’ derdi. Oysa beden, ruhun tercümanıdır. Topuk kemiği ağrıyorsa, belki de uzun süredir bir adımı yanlış atıyoruzdur.”
Mert susar. Bir an, koşarken ayakkabısına değil, yönüne odaklanmadığını fark eder. Her zamanki gibi hedefe kilitlenmiş, yolu hissetmeyi unutmuştur.
“Yani,” der, “topuk kemiği bizi durmaya çağıran bir sinyal olabilir.”
Deniz gülümser. “Aynen öyle. Dur, nefes al, yükünü fark et der.”
Topuk kemiği: Dengede kalmanın sanatı
Anatomik olarak topuk kemiği, ayağın arkasında yer alır; aşil tendonu ile baldır kaslarına bağlanır, talus kemiğiyle eklem yapar. Yani hem güç aktarımı hem de denge için kilit noktadır.
Ama duygusal olarak baktığında, o sadece bir kemik değil — her düşüşten sonra yeniden ayağa kalkmamızı sağlayan sessiz bir dosttur.
Bir sporcunun dayanıklılığında, bir annenin gün boyu ayakta kalışında, bir yürüyüşçünün kilometrelerce yola rağmen hâlâ devam edişinde o vardır.
Bir adım daha: Kadın ve erkek yaklaşımları
Mert ve Deniz’in sohbeti, bir noktada iki dünyanın bakışını da ortaya koyar.
Mert, çözüm arayışındadır: “O zaman doğru ayakkabı, doğru açı, doğru basış… her şey hesaplanmalı.”
Deniz ise ilişki kurar: “Evet ama bazen topuğun değil, iç sesin yanlış bastığını fark etmelisin.”
Erkek aklı stratejik, kadın kalbi empatik davranır. Oysa denge, ikisinin ortasında gizlidir. Tıpkı topuk kemiği gibi: bir ayağın ortasında, ama tüm yükün denge noktası.
Son adım
Gece ilerlerken Mert ayağa kalkar. “Yani cevabı bulduk: Topuk kemiği ayak bileğinin hemen altında, vücudun yükünü taşıyan o küçük dev.”
Deniz ayağa kalkar, bir adım atar ve gülümser: “Evet ama asıl soru şu: Sen yükünü fark ediyor musun?”
Topuk kemiği, bedenin en sessiz öğretmenidir. Her adımda bize “dengeyi unutma” der.
Bu yüzden bir dahaki sefere yürürken, sadece nereye gittiğine değil, nasıl bastığına da dikkat et. Çünkü topuk kemiğin, sadece seni değil, hikâyeni de taşıyor.